Yeterli- uçucu bir kavram. Bir kimse için yeterli olan diğeri için çok az ve bir başkası için çok fazladır. Temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için yeterince yiyeceğimiz, suyumuz, giysimiz ve barınağımız olduğu konusunda çoğumuz hemfikirizdir.
Peki neden hala satın alma ve daha çoğuna sahip olma dürtüsünü duyuyoruz?
Bir dağ başında, televizyon, internet, dergi ya da gazete olmadan yaşadığımızı hayal edelim. Basitçe yaşıyor olabiliriz ama sahip olduklarımızla tamamen tatmin olmuş durumdayızdır.Aç açıkta değiliz, doğa koşullarından korunuyoruz. Kısacası yeterince şeye sahibiz. Sonra bir gün bir aile yanı başımıza bizimkinden daha büyük ve daha çok şeyle dolu bir ev diker. Aniden bizim 'yeterli'miz pek de öyle görünmemeye başlar. Sonra başka aileler taşınır, hepsinin değişik türde evleri, arabaları ve eşyaları vardır; vay canına , ne kadar eşyaya sahip olmadığımızı hiç anlayamamışız!
Ne oldu? Komşumuzla aşık atmanın klasik açmazına düştük. Aniden 'yeterli'yi nesnel ölçütlerle değil de gayet görece ölçütlerle değerlendirir olduk. Daha da kötüsü, sorun karmaşıktır çünkü çıta hareket halindedir. Bir kez komşulardan birinin seviyesine ulaştık mı, diğerine gözümüzü dikeriz. Kabul edelim, her zaman bizden daha fazlasına sahip birisi olacaktır. Bu yüzden dünyanın en zengin insanı olacağımıza gerçekten inanmadığımız sürece; 'refahımızı' başkalarına göre tanımlamaya çalışmak boşa kürek çekmektir. Komik olansa, milyarderlerin bile bundan muaf olmadıklarıdır, birbirlerinin yatlarını uzunluk açısından geçmeye çalıştıkları iyi bilinir. Eğer eşyalardan tatmin olma duygusu en yüksek seviyelerde bile erişilemez bir şeyse mesele nedir?
Meselenin özü;
bir kez temel ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra mutluluğumuzun sahip olduğumuz eşyanın miktarıyla ilgisinin olmamasıdır. Bu noktanın ötesinde ek şeyler tüketmenin marjinal yararı hızla azalır ve ekonomistlerin 'doyum noktası'adını verdikleri noktada aslında tersine döner. 'Daha fazla'nın sıklıkla bizi tatmin edememesinin nedeni de budur- hatta bazı durumlarda bizi daha mutsuz bile kılabilir; Tüketimde üstünlük sağlama çabası bu nedenle üçkağıtçılıktır; tek kazananlar tüketim nesnelerini üreten şirketlerdir. Eğer insanlar 'daha fazla'nın peşinde koşmaktan tamamen vazgeçselerdi aslında daha mutlu , daha sakin ve daha tatmin olmuş hale gelirdik.
'Azla Mutlu Olmak' kitabından alıntı yapılmıştır.